16 Şubat 2009 Pazartesi

Maldonado

Öğrencilik hayatım boyunca süregelen bir konsantrasyon eksikliği vardı bende. Hiçbir zaman öğretmenin anlattıklarını dinlemezdim, daha doğrusu dinleyemezdim. Gereksiz gelirdi okulda gösterilenler. Arkadaşlarla makara yaparak, sıranın altından Kemik ya da Posta okuyarak, olmadı Gameboy oynayarak geçirirdim dersleri. İşte bu uğraşlarım ve uzun boyumdan dolayı hep en arka sıradaydım, ta ki seninle tanışana kadar.

Sen hayatıma girdikten sonra en arkanın bir önünü mesken edindim kendime, çünkü seni izleyebileceğim en iyi koordinattı orası. Yanına oturursam profilinle yetinmek zorunda kalacaktım, hayır en güzel açıyı bir önündeki sırada yakalıyordum. Derste hocanın dedikleri bir kulağıma bile girmiyordu çünkü beş duyum da sana odaklanmış ziyafet çekmekle meşguldü.

Seni gözetlediğimi farkedince kaçırıyordun her bakışımda içlerinde kaybolduğum gözlerini, o kadar tatlı oluyordun ki göz hapsimden firar etmeye çalışırken. İşe yaramadığını anlayınca ellerinle kapatıyordun biblovari yüzünü. Zarif parmaklarını okşuyordum, kafanı çeviriyordun bu sefer. Saçlarını kokluyordum, artık kaçacak yerin olmadığını anlayınca pes ediyordun. Eşsiz mimiklerinle “Hoca bakıyor önüne dön” mesajını hiç zaman kaybetmeden veriyordun bana, seni kırmayıp on dakika ara veriyordum ben de. Kafamı sıraya yaslıyıp uyuyor numarasına yatıyordum ama asıl yaptığım şey sıranın arasından bacaklarını, ayakkabılarını izlemekti. Normalde hiç hoşlaşmadığım kot pantolon ve Converse ayakkabılar artık sahiplerinin hatrından dolayı olsa gerek, bir ayrı duruyordu.

Kabul et lütfen, asla sana dokunmamı istemedin. Tanıştığımız günden beri sevdin beni, güleryüzünü eksik etmedin hiç, sana karşı beslediğim derin duyguların hakkını vermek için elinden gelen herşeyi yaptın. Fakat asla beni “erkeğin” olarak görmedin, ikimizin aynı ilişkiyi, evi, kısacası hayatı paylaşmamız fikri hiçbir zaman aklının ucundan bile geçmedi. Senden önce hayatıma hem fiziksel hem de zihinsel estetiğe sahip biri girmediğinden, itiraz edemedim bu isteğine. Gözlerimle kavradım vucudunu, kulaklarımla hissettim dudaklarını, burnumla okşadım saçlarını, birlikte geçirdiğimiz zaman zarfında tatma ve hissetme duyularım köreldi…

Sen geleceği parlak, tribünlerin sevgilisi dört dörtlük bir santrafordun. Ben ise işe yaramaz bir ortasaha oyuncusu. Daha kariyerlerimize yeni başladığımız için aynı takımdaydık.

Bir lig maçında sakatlıklardan dolayı forma şansı bulmuştum. Son dakikalara yaklaşırken gol sesi çıkmamıştı hala. Rakip takım korner atışı kullanacaktı, neredeyse bütün oyuncularıyla yarı sahamıza gelmişlerdi. Ben ise hava toplarındaki kötü zamanlamamdan dolayı ceza sahasının dışında bekliyordum.

Korner atışı kullanıldı, sol bekimiz ön direkte kafayla uzaklaştırdı topu. Çok sert kesilmiş bir orta olduğu için top bir anda önüme düştü. Etrafımda metrekaralerce boş alan vardı, ileride seni gördüm. Belki de profesyonel futbol hayatında ilk defa yoğun adam markajında değildin. İleriye atacağım bir top ile rakip kaleye gidebilir ve bitirici bir vuruşla son dakikada skoru lehimize değiştirebilirdin.

Ama benim o pası atacak teknik kapasite ve oyun vizyonuna sahip olmadığımı bildiğinden defans arkasına koşu yapmadın. Ofsayta düşmemek için bekledin olduğun yerde, ben de geri pas attım. Tribünleri dolduran binlerce taraftar annem, olmayan kız arkadaşım, hatta hayata uzun yıllar önce gözlerini yummuş ebem hakkında ileri geri söylemlerde bulundu hep bir ağızdan.

Sen benim gibi molozlarla aynı takımda olmayı haketmiyordun, o pası sana Fabregas'ın, Kaka'nın, Messi'nin atması gerekiyordu. Geleceğin parlaktı, eğer bir sakatlık geçirmezsen üst düzey takımlarda forma şansı bulman işten bile değildi.

Yine de maçtan sonra yanıma gelip “İyi oynadın, çalışmaya devam et” dedin bana. Seni diğer yıldızlardan ayıran, apayrı yapan özellik de buydu işte. C Ronaldo gibi orospu çocuğu olmamıştın, ilgi seni olgunlaştırmış, her futbolcunun aynı sahayı paylaşmayı hayal ettiği, milyonların sevgisini kazanmış bir futbol ilahına dönüşmüştün.

O maçtan sonra tesislerde gözüme uyku girmedi. Korkaklığımdan dolayı maçı kazandırma, camiada daha da önemlisi senin gönlünde yer edinme şansını tepmiştim. O gece yemin ettim kendime, eğer bir daha benzer bir pozisyon olursa en azından o pası atmayı deniyecektim; büyük ihtimalle top taca ya da auta gidecekti gerçi.

Bir sonraki maç yedek kulubesindeydim. Elime gelen şansı iyi değerlendiremediğim için koltuk ısıtıcısı görevini vermişti bana teknik direktör. Benden bir bok olmayacağını anlayınca takımın eski yıldızı Serkan'ı yeniden transfer etmişti başkan. Onunla oynuyordun artık, yüksek fizik gücü, teknik sol ayağı, liderlik vasıfları,oyunun iki yönünü de oynaması, engin tecrübesi... Aradığın oyun kurucuya kavuşmuştun en sonunda. Seni istediğin noktalarda topla buluşturabilen, adam eksiltme özelliğiyle boş alan yaratan, rakip defansın arkasına attığı ara paslarla takım arkadaşlarını gollük pozisyonlara sokan bir forvet arkasıydı Serkan. Birbirinden başarılı maçlardan sonra onunla basın toplantılarına katılıyor, kulup dergisine beraber roportaj veriyor, izin günlerinde onunla "alemlere akıyordun".

Bunlara rağmen meşin yuvarlak ayağına geldiğinde bilekleri titreyen, top kaybı yapmamak için en yakınındaki takım arkadaşına yan pas atan, yedek kulubesindeki koltuklarda götünün izi çıkmış bu şapşal, her defasında senin ne kadar örnek bir sporcu olduğunu tekrarlayan takım arkadaşını özlüyorsundur eminim.

Ama futbol tanrılarının başka planları varmış ikimiz için. Sen onların en sevdiği kullarından biriydin, kutsanmış bileklerinle hem bu hem de öbür dünyadakileri büyüleyen bir virtüozdün. Senin kalibrendeki bir oyuncunun benimle santra atışı kullanması futbol tanrılarına bir hakaret olurdu ancak. Sen Şampiyonlar Ligi için yaratılmıştın, ben ise amatör küme…

Bilmiyorum bundan sonra senin kadar yetenekli biriyle aynı formayı paylaşabilir miyim. Hadi şans yine yüzüme güldü diyelim, bu sefer ileriye oynayacağım. Top stadyumun dışına çıksa bile, tribünler “Baban da mı minareciydi” tezahüratı yapsa bile, deniyeceğim o arapası.

Asla kolektif düşünmedin ikimizi. Ben bir yıldız değildim, ama faydalı bir oyuncuydum. Hani düzenli forma şansı bulmasa da her takıma lazım futbolculardan. Teknik becerilerim kısıtlıydı, kondisyonum da pek yüksek sayılmazdı. Futbol aşkıyla yanıp tutuşan bir gençtim sadece, tek artım buydu. Cezalar ve sakatlıklar idi benim ortaklarım, ancak onlar sayesinde beraber olabiliyorduk sahada. Antremanda Serkan’a çift dalarak aşil tendonunda birinci dereceden yırtığa sebeb olmayı düşündüm bir ara, ama kalıcı çözüm olamazdı bu. Üstelik senin üzüldüğünü görmektense, futbolu bırakırdım daha iyi.

Keşke bu kadar güzel olmasaydın, belki o zaman birlikte olabilirdik. Boyun kısa, götün büyük, kaşların kalın ve birleşik olsaydı, işte o zaman beraber yaşlanabilirdik bir ihtimal. Ama sen zarafetin vücut bulmuş haliydin. Olası bir aşkımız yalnızca romantik-komedi filmlerinde mümkündü...

Şüphesiz bana çok şey öğrettin. Bunlardan en önemlisi ise sanılanın aksine gönlün sadece ota konduğu gerçeği. Bu yüzden kızamıyorum sana, “Ben seni elalemin asistleriyle gol at diye mi sevdim orospu!” diye haykıramıyorum maçlarını izlerken. Üst düzey oyuncular yerine top sektirmeyi beceremeyen bir kazmayı seçmeni düşünmek, dünya barışından bile daha ütopik.

Hayatımın en mutlu günlerini seninle geçirdim, her ne kadar senin kurallarınla oynasak da. Ama artık kendi kaleme gol atmaktan usanmış, hep başkalarının yedeği olmaktan bıkmıştım, o yüzden bıraktım seninle oynamayı. Topumu alıp evimin yolunu tuttum.

Skor tabelasına bakıp suçlu aramak haksızlık bazen. Hata kimindi burada; senin Fair-play ruhun mu, benim kazmalığım mı, Serkan’ın yetenekleri mi? Ne sana, ne kendime, ne de ona kızamıyorum. Belki de takımı maç kaybetmiş kulüp başkanları gibi hakemi suçlamalıyım, ama hiçbirşeyi değiştirmeyeceğini biliyorum…



















…tıpkı bu yazı gibi.

7 yorum:

S dedi ki...

yine de. ben dis gorunuse cok da takilmamasi gerektigi dusuncesindeyim. sonucta senin dogalliginin ve kendine has zekanin da hic bir futbol terimine karsilik gelmeyecek birer yetenek oldugunu dusunuyorum.

ama iste, kizlar farkina varmiyor.

Bengisu "Ben" Türkan dedi ki...

Ben de eskiden en önemli sorunumun tipsizlik olduğunu zannediyordum, avutuyordum kendimi yakışıklı erkek peşinde koşan kızların hedefi olmadığımı, çok daha derin ve düzgün birisinin bana bakacağını düşünerek.

Büyükşehirde olmakla da alakalı biraz sanırım. Genç yaşta hayatın zorluklarının farkına varan kızlarımız hem maddi hem de manevi açıdan kendilerini güven altına alabilecek erkeklere yöneliyor.

Sonuç olarak benim gibi birşey tüketmek yerine üretmeyi tercih edenler, herkes Mersin'e giderken tersine doğru hareket edenler kendilerini "yetersiz" hissediyor. Çünkü İstanbul kızlarının aradığı "taşaklılık" seviyesinin bayağı altındayız.

Ne yazık ki ülkemizde emeğe saygı yok, güce tapma var.

S dedi ki...

yani adana'yi ne derece buyukten kabul ediyorsun genel olarak ama buradaki hatunlarin da genel kanisi o yonde ne yazik ki. sonucta ben iibf mezunu bir hatunum ve okudugum bolum gercekten de aradiklari artik maddi ve manevi acidan guven mi yoksa tassak mi bilemedigim ve cozemedigim kizlarla cevriliydi dort bir yanim.

allahtan, tezli yuksek lisans icin aradiklari kriterler, o kizlarimizin kendilerini gelistirdikleri alandan uzak konulardi da, simdi onlardan daha az var bulundugum ortamda.

ama, okuldaki erkekleri plakalariniyla anan ve kendi aralarinda aynen su konusmalari yapan kizlar 5 yil boyunca sinif arkadasim oldu benim.

-yaa 06 ak (bu plaka harflerini tamamen gotumden uydurdum, gerci cok da belli) var yaaaa, iste o cok tatli dii mi ?

-hangisi ya o? ben bilmiyorum.

- ya kizim yok mu su kirmizi bmwsi olan, bugun dizel bi mont giymisti hani.

(bu arada, kendimi kotu hissettim tam suan. cunku bu bahsi gecen cocuk, biz universitede okurken öldü.)

ama yine de, boyle iste. bence sadece buyuk sehire ya da turklere de has bir durum degil bu. sonucta ben de icimde besleyip de buyutmemeye calistigim salak hatundan dolayi bazi bize yonelik filmleri, kitaplari, dergileri falan takip ediyorum. ve inan hepsi de, bas bas bagiriyor zengin bir koca ya da sevgili bulmanin, baska seylerden daha onemli oldugunu.

yine de, bence gercekten de bir erkegi sadece maddi ya da manevi olarak guven verdigine ya da tassaklarina gore degerlendirmeyen, hakikaten kisilik ve zeka gibi daha onemli buldugum seylere onem veren kizlar da var.

ayrica da, bir baska sahsi dusuncem de. hicbir erkegin yakisikli/guzel/herneyse olamayacagi yonunde. bazi istisnalar disinda, erkeklerin biz kadinlar gibi guzel olmak icin yaratilmadigini dusunmekteyim. o yuzden, tipsizlik diye bir seyin de sizler icin gecerli olmadigini dusunuyorum.

eninde sonunda, cok daha duzgun ve derin birisi sana bakiyor inan. ve gercekten de, o insan sana, baskalarindan daha guzel ve cekici geliyor. kendimden biliyom, bu kadar duzgun ve derin olmasam, jack beye bu kadar guzel gelmezdim ahah :)

en nacizane tavsiyem ise bu konuda, su olur: begendigin ve deger verdigin ve bir seyler hissettigin hatunun once en yakin arkadasi ol. amacin sirf onu goturmekse bile, yine de once bir sure onun en yakin arkadasi ol. onu dinle, onu anla, serkan onu terkettigi zaman omzunu ona ac. serkan zaten ibnenin tekiydi de.
ise yariyor inan. kiz ya da erkek hic farketmez, hayatinin belli donemlerinde gercekten de en cok, onu anlayacak bir sevgiliye ihtiyac duyuyorlar. onun en yakin arkadasi olabilecek.

nerden mi biliyorum? jack beyin sevgilisi, onu en yakin arkadasiyla aldattigi zaman yaninda en yakin arkadasi olarak kim vardi saniyorsun ha? :p

Adsız dedi ki...

Kadın-erkek ilişkilerinin güzellik-çirkinlik, zenginlik-çulsuzluk taşıyabilme-taşıyamama gibi zıtlıklardan ve denge unsuru gibi kavramlardan yoksun olduğu bir dünya dileğiyle...

Adsız dedi ki...

internete girdiğimde yazdıklarını okuyorum kardeşim iletinde maldonadoyu görünce heyecanlandım açıkçası (çünkü lisedeki 4yıl futbol konusunda ortak noktalarımızı bulmamızı sağlamıştı ve çok doğru bir noktaydı bu başlık) ama biraz hayal kırıklığına uğramadım desem yalan olur ö.üründül deyimiyle daha efektif ve kollektif bir futbol yazısı beklediğimden olsa gerek ama hayatında futbol bu kadar önemli yer tutan bir adamın kız-erkek ilişkileri konusundaki yorumunun böyle olmasıda şaşırtmadı doğrusu..kalemine sağlık devam..

Onur dedi ki...

sana seviyorum.

http://www.turkcellsuperlig.com/index.php?card=bWFpbD0mc2VuZGVyPU9OVV
ImdXNlcm5hbWU9QkVORyVDNCVCMFNVJnNpem
U9Mjc4NTE2NSZzZWxlY3RlZFZpZGVvSWQ9
ZHVueWElNUZhbGVtJTVGYmlsaXlvciU1Rn
NhbmElNUZzZXZnaW1p

josemarcelosalas dedi ki...

''Belki de takımı maç kaybetmiş kulüp başkanları gibi hakemi suçlamalıyım, ama hiçbirşeyi değiştirmeyeceğini biliyorum…''

Sözün bittiği yerdir. Bitse de gitsek anasını satayım...