13 Mart 2008 Perşembe

Gol Yemem,Sörf Tabii Ki Yerim

Çocukken televizyon bağımlısıydım.O ufak gözlerimi hiç ayırmazdım parlak ekrandan,ama beni cezbeden yarışma programları ya da filmler değildi.Çoğu insanın tiksindiği,görür görmez kanalı değiştirdiği reklamlardı beni televizyona aşık eden.O kadar ilerlemişti ki bu ilişki,annem brüksel lahanası,brokoli gibi lezzetten nasibini almamış sağlıklı gıdaları bana yedirmek için en sevdiğim reklamları kasede kaydetmiş,yemek zamanı izlettirirken o parıltılı reklamları bir
karış açık ağzıma ham yaptırtıyordu brüksel lahanalarını.

Bu bağımlılık yıllar geçtikçe hafifleşmişti üstelik yemeğimi kendim yiyordum artık.Annemin çeşitli bizans oyunlarına başvurması gerek kalmamıştı.Rehabilite olmuştum,reklamlar beni etkilemiyordu,ta ki doksanlı yılların sonuna kadar.

Uzun metrajlı reklam furyasının patlamasıyla eski aşkım depreşti,sabah okula gitmeden önce yayınlanan bu kısa film tadındaki tanıtımlar kalbimi çalmıştı.Her Allah’ın sabahı aynı ürünün aynı reklamını göreceğimi bilsem de yatağımdan zıpkın gibi fırlayıp salondaki büyük ekran televizyona koşuyordum.Ürünler bana hitap etmiyordu,kendi boyum kadar olan AB Shaper istediğim birşey değildi fakat o dublajlı sunumlar,üründen son derece memnun olan tüketicilerin hayatlarına AB Shaper girmeden önce ne kadar siyah-beyaz ve siktiriboktan yaşadıklarını görmek her defasında zevk veriyordu bana.

Bu reklamlarda başka birşey vardı,asıl hedefleri olan ürün satmaktan sapmışlar,izleyenleri kendilerine tutsak etmişlerdi.Tek rahatsız ben varım sanırken,bir gün okulda “Sabahki uzun reklamlar çok güzel lan” dememle beraber yalnız olmadığımı anladım.Hatta uzun süredir halkın haykırmak istediği fakat korktuğu “Benden başka kim izliyordur bunu,okulda adım cinse çıkar en iyisi susayım” diyerekten hiç açmadığı bir konuya parmak bastığım için büyük saygı gördüm arkadaşlarımdan.Ben bir liderdim artık,tenefüslerde ezberlediğim repliklerle hava atıyordum sınıftakilere.Sınıf başkanlığı seçiminde tüm oyları alarak tabiri caizse seçim kutusunun amına koymuştum.

Sonra o reklamlar bitti,21. yüzyılda Magic Bullet ve Nicer Dicer gibi ürünlerle biraz kıpırdanma olsa da eski şaşalı günlerinden uzaktı reklam piyasası.Belki de biz büyüdük,meşaleyi gençlere verme zamanı gelmişti diye düşünüyordum,fakat kendimi avutmuşum yıllardır.

Yaklaşık bir ay önce Denizli’de bir hafta geçirdim ve orada artık bir evimiz olmadığı için Tanrı misafiri modunda yedi günde beş farklı evde kaldım.Neredeyse hepsinde bir AB Shaper ya da Nicer Dicer olduğunu görmemle gerçek suratıma bir Osmanlı tokadı gibi çarptı.Benim sırf taşşağına izlediğim reklamları ciddiye alan insan sayısı hayli fazlaydı.

"Ahmet İkimiye Tuzla'da bir tersanede çalışıyor.Hem yoğun işi hem de hayatını kaybeden iş arkadaşları yüzünden büyük stres altında Ahmet.Tek isteği ise eve gelip sıcak çorbasının yanında salatasını yemek.Fakat kullandıkları normal bıçaklar yüzünden domates kesmek tam bir işkence.Evin hanımı Zeynep İkimiye hem kocasını birbirine eşit hacimde kesilmiş küp domates parçacıklarıyla mutlu edemediği hem de mahallede Nicer Dicer kullanmayan tek ev hanımı olduğu için yoğun bunalımda.Çocukları Aras İkimiye annesi sürekli babasıyla kavga etmekten yemek yapmaya zaman bulamadığı için kendini dürüm,tost,kokoreç gibi yiyecekler vermiş durumda.Ahmet her gün eve sinirli gelip Zeynep'le kavga ediyor,genç Aras ise kendisini odasına kilitleyip ağlıyordu.Yaptığı göbekten dolayı kızlardan hiç pas alamayan Aras,erkeklerle takılmak istediğinde ise "Ara Sikimiye puhahahahahaha" esprisine maruz kaldığı için depresyona girer ve bir sabah odasından çıkmaz.Kilitli kapıyı kırarak açan İkimiye ailesi genç Aras'ın cansız bedenini yatakta görünce şok olur.Başucundaki bir not vardır.Ahmet notu açar

Yıllarca size anlatmaya çalıştım,haykırdı ruhum.Hiçbiriniz dinlemedi beni,çocuk olduğum için kelimelerim görünmez geldi size.Birbirinize bağırıp çağırırken ben etrafımı gözlemledim,çözümü buldum ama ulaşmanız için dikkatinizi çekmem gerekiyordu,bu yüzden intihar ettim.Eğer Nicer Dicer alsaydınız bunların hiçbiri olmazdı...

İşte Nicer Dicer’ı olmadığı için parçalanan binlerce aileden sadece birinin hikayesi.Acele edin,eğer 25 dakika içinde sipariş verirseniz ikinci Nicer Dicer domates başlığına ücretsiz sahip olabilirsiniz…"

Reklam gurmesi olmama rağmen hiçbir zaman kot ve parfüm reklamlarını anlayamadım.Kuzenlerimle beraber izlediğim sadece iki gencin seviştiği -farklı cinsiyetlerden iki birey elbette- ve parfüm kutusunun gözüktüğü reklamdan sonra “Bu ne biçim reklam amına koyayım” şeklindeki serzenişime kuzenim “Olm kızlar leş gibi ayak kokan adama vermez” demesiyle bu gereksiz ürünün gereksiz bir kitleye hitap ettiği yeniden teyit edilmiş oldu.

Peki leş gibi ayak kokmayıp kızlara çakmak için sürdüğümüz o parfümler yüzünden ozon tabakası delinmedi mi,hepimiz köpek gibi terlemiyor muyuz,sürdüğümüz kokular on dakika sonra terle karışarak iyice iğrenç bir hale gelmiyor mu,zamanında koskoca Titanik’i devirmiş buzdağları şimdi içme suyu olarak satılmıyor mu?

Kot reklamlarında ise durum daha vahim,saatlerce düşünülse bile hiçbir anlam çıkartılamıyor.Üstsüz erkekler ve altta kot üstte bikini giyen kızların boş sokaklarda koşuşturduğu “Hayatın anlamı keşfet” sloganlı pantolon reklamlarından ben bir mesaj çıkartamadım sevgili okurlar,beni aydınlatırsanız çok memnun olurum.

Gençlerin yüzde doksanbeşinin giydiği kot pantolondan alarak kendini belli etmeye çalışmak,toplumda imajını oturtma çabasına girmek nedir peki?

15 milyonluk resistanz kireçlenmesin diye her yıl yüzlerce milyon verilen Calgon hakkında konuşmaya başlarsam bitmez bu yazı

“Aganigi naganigi”,”Biz komando gençleriz,doping doping doping yeriz” ya da “What is this?This is a bank” gibi kaliteli reklamların hakkını yersek ayıp olur.Bu guzide eserleri saygıyla andıktan sonra sizlerden izin istiyorum sevgili okurlar.Son sözüm ise Denizli’deki yerel bir ayran firmasının sloganı olacak

Çünkü insanlar iyi şeylere layıktır…