16 Şubat 2011 Çarşamba

Parmak

Son zamanlarda reklam müziklerine karşı konulmaz bir ilgi duymaya başladım, hatta hastalık derecesinde. Beynimin yanacağını bilmesem mp3 çalarıma yükler tüm gün dinlerim. Sonra dedim ki kendi kendime bari şuraya seçkin koleksiyonundan bir kaç parça at Bengisu, maksat okur öğrensin, ufku açılsın; ama sonra yeniden kendime "Ulan öyle bir şey yaparsam bir Beyazıt Öztürk, bir Okan Bayülgen ve bir Hayrettin gibi kendi yaptıklarıyla değil de editoryal komiklerden ne farkım kalır, skeci için talk show izleyen kitle gibi video için bloga giren bir okurdan ne hayır gelir" diye bir argüman geliştirdim fakat nihayetinde son yazdığım yazıdan 3 ay geçtiğini görmemle içimdeki sese kulak asmayıp gururumu ayaklar altına alırcasına bu yazıyı -daha doğrusu derlemeyi- kaleme almaya karar verdim. Şunu tüm samimiyetimle söylüyorum sevgili okurlar; artık benim de mevzubahis dangalaklardan bir farkım kalmadı

İlk parçam, epik reklamlardan:



Favorilerimden. Eminim çoğunuz izlemiştir ama beyniniz görevini yerine getirip bilinçaltının yedi kat dibine sokmuştur. Benim beyin biraz sakat olduğundan sabah akşam bu şarkıyı söylüyorum. Bir marka ismi ancak bu kadar etkili kullanılabilir:



Görüntünün sınırlarını yitirdiğimiz bir çağdayız, animasyon sayesinde doğada bulunmayan, gerçekleştirilmesi imkansız görseller yaratabiliyor insanoğlu. Reklam piyasamız da nasibini alıyor tabi bundan:



Yukarıdaki videoda gördüğünüz şişeye göbek attırma konseptinin atası olduğunu düşündüğüm, ya da ucuz bütçeli olduğundan böyle bir kanıya vardığım bir reklam filmi var sırada. O müzik, o karakter modellermeleri, o kamera hareketleri... kelimeler yetersiz kalıyor. Eğer bu reklamın yapımında Mahmut Tuncer'in o ya da bu şekilde eli yoksa bana da araştırmacı yazar Bekir Hazar demesinler.



Az sonra izleyeceğiniz reklamı komik bulmayabilirsiniz. Başarılı olmasa da vasat bir reklam gibi duruyor ama iki nokta var ki bu reklamı gözümde efsanevi ve taşak ötesi kılıyor. 13., 24. ve 29. saniyedeki ses efekti ve 36. saniyedeki dönen mobilyalar. Cidden o çıkan ses nedir ya, lütfen bilen varsa söylesin. Emre Aksoy'a da saygılarımızı iletelim bu arada.



Pek tanınmayan reklamlara yer vermeye çalışsam da aşağıdakini paylaşmasam -şu kelime de ne kadar düştü bu günlerde- olmaz. Hiç tarzım değil ama müziği güzel napalım, liseli System of a Down fanı gibi hissetmedim değil.



Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Bir sonraki yazıya dek takıl sen popona göre sevgili okur.