2 Ocak 2009 Cuma

Bir Pazar Sabahı

“Haydi kalk uyuyan güzel keh keh keh keh”,bu gülüşü nerede duysam tanırım.Ama gerçek olamaz bu,Hıncal Uluç’un işi gücü yok beni uyandıracak daha neler!Göz kapaklarımı açma zahmetine bile girmiyorum,sonra daha ciddi bir ses tonu tırmalıyor kulaklarımı “Bengi kalk,herkes seni bekliyor”.Yıllardır hiç sosyal Pazar kahvaltası etmemiş biri olarak “Anane ne diyon yaaa” demek için kafamı kaldırdığımda irkiliyorum.Hıncal Uluç röpdeşampırıyla dikilmiş yatağımın önünde bana bakıyor.

Üzerimde kaliteli yüzde yüz pamuk Fransız malı bir pijama var.Donumun üzerinde Lé Boxer yazıyor.Hıncal hadi verandaya gel diyip çıkıyor odamdan.Apartmanda ne verandası lan diyip kalkıyorum ayağa.Üzerimi değiştirmeden atıyorum odadan dışarı kendimi.

Kapıyı açar açmaz yeniden şoka giriyorum,malikanedeyim.Uşağın biri yanımda bitiyor hemen “Mösyö Türkan kahvaltıda ne arzu edersiniz?”.”Sahanda sucuk”,”Yumurta?”,”Hayır sağolun”

İniyorum şaşalı merdivenlerden aşağıya.Güneşin en sıcak tonu bütün antreyi aydınlatmış,denizin mavisi iştahımı açıyor.”Vay anasını” diyorum “Vapurdayken hiç böyle gözükmüyor şerefsiz”

10 metrelik bir masada sadece 3 kişi var.Hıncal dayanamayıp başlamış yemeye,Haşmet Babaoğlu ve Sunay Akın mahçup bir ifadeyle bekliyorlar.Bir selam vereyim diyorum:

“Selamın Aleyküm Beyler”

Hıncal basıyor kahkahayı,yediklerinin yarısını Haşmet’in suratına tükürüyor.”Konuklarımız açlıktan ölmeden gelebildin nihayet” diye lafını da sokuyor.Hıncal’a olabilecek en uzak yerde oturuyorum.Sunay Akın’a “Baba naber” diyorum,başlıyor hemen heyecanlı heyecanlı konuşmaya “Ya böylesine bir manzara karşısında kötü olmak mümkün mü Bengisu”.Kral adam bu Sunay diyorum içimden,Haşmet’e dönüp “Usta sen nasılsın” diyecekken sakalına karışmış karides parçalarını görüp ”Abi sakalında birşey var” diye uyarıyorum.”Hmm nerede” diyip elini sakalına sokup aranmaya başlıyor.”Maşallah Gilette girmemiş orman gibi keh keh keh keh”.Hıncal’ın şu iğrenç gülüşü yüzünden espri yapasım gelmiyor.

Sonra bir sessizlik hakim oluyor masaya.“Ulan alt tarafı sucuk istedim iki saatte gelmedi” diye serzenişte bulunuyorum.Hıncal komaya giriyor,”Adam brançta sucuk yiyor yaaa keh keh keh keh”.”Ne yicektim lan yarrak kafası” diye bağırıyorum,Sunay sakinleştiriyor beni.”Abi gel bak sana ne göstereceğim” diyip götürüyor beni içeri.Plazma ekran televizyonun önünde “Bir dakikaya geliyorum,bekle beni” diyip koşarak çıkıyor odadan.

Elinde üzerinde Gamestar yazan bir kutuyla dalıyor içeri.Hemen kuruyor sistemi,takıyor kasedi,Goal 3.Hepimizin fiziksel ve zihinsel gelişiminde önemli yer teşkil etmiş bu efsanevi oyun az önce yaşadığım tatsızlığı silip atıyor kafamdan.Saatlerce Atari oynuyoruz Sunay’la,zıbaran futbolcuları gördükçe daha da çocuklaşıyoruz.Artık iyice samimi olunca “Sunay bilirsin seni severim ama bu Hıncal tam bir göt” diyorum.Gülüyor “Aslında iyi biri ama pek anlaşamadınız siz,alışırsın”.”Nesi iyi abi,adam dünya üzerindeki herşeyi bildiğini sanıyor,gelene gidene de laf sokuyor.Sikerim onun kültürel birikimini,Allah’ın malı”.Yine gülüyor Sunay,ama Hıncal gibi sinir bozucu bir şekilde değil.Kapı çalıyor,gelen Haşmet,”Beyler,tanışmanızı istediğim biri var”

Çıkıyoruz dışarı,Hıncal ile fıstık gibi bir kız konuşuyor.Hıncal yine çok komik birşey anlatırmış gibi kıpkırmızı olmuş,acayip acayip sesler çıkartıyor.Kız ise zoraki gülüyor,Hıncal’a yine küfrediyorum içimden.

Acaba kim bu diye düşünüyorum,Haşmet’in kızı olabilir belki.Kaç yaşında adam,kız taş çatlasa 21.”Bu kardeşine bir güzellike yapıp beni şu kızla tanıştırsana be Haşmet abi” diyorum,Haşmet gülmekten altına sıçma noktasına geliyor,Sunay da pozitif birisi olduğu için o da gülüyor.Nolduğunu anlamadan kızın yanına gidiyoruz.

“Haşmeeeeeet” diyerek sarılıyor kız,insan neden babasına adıyla hitap eder diye geçiriyorum aklımdan.Sonra dudağından öpüyor Haşmet’i,yerin dibine giriyorum bu manzara karşısında.Sunay gülmemek için kendini zor tutuyor,Hıncal ise yine ortamın piçi olarak konuşmaya devam ediyor ama kimse siklemiyor onu.

“Bu yakışıklı,yakın arkadaşım Bengisu” diye beni gösteriyor Haşmet,kız elini uzatıyor,tam sıkacakken kapkaranlık oluyor heryer...







Hayır,bu kepazeliğe daha fazla alet olamam.Kusura bakmayın sevgili okurlar,kaç yazıdır hep hikaye,hep karı-kız bunalttım sizleri.Halbuki bu bloga MİK 9001 Kalite Belgesi kazandıran,bol küfürlü,sinirli ama sempatik,hepimizin hayatından kesitlerin bulduğu denemeler değil miydi?Okuyucuyla birebir temasa giren,bizzat sinirlerimi geren olayları MSN üzerinden anlatır gibi aktaran tarzımı son birkaç yazıdır kullanmıyorum.Belki de hayatımdaki memnuniyetsizlik yüzünden bunların hepsi,hikayeler yazarak kendi ezikliğimden uzaklaşmaya,birkaç saatliğine nefes almaya çalışıyorum.Sonuçta kalabalık arasında...

-Sakın söyleme,çocukluğuna iner orada sikerim seni.
-..yalnızım.
-Senin bilinçaltına da üstüne de sıçayım göt lalesi!

Az önce lafımı kesen vicdanımdı.Hayat güzel sevgili okurlar,ama tadını çıkarmayı bilmiyoruz.Çünkü artık herşeye ulaşmak çok kolay,bundan 5 yıl önce 56k ile internete bağlanıyorduk,şimdi Youtube’da video izlerken bir saniye bile takıldı mı monitöre uçan kafa atıyoruz.Nankörüz sevgili okurlar,elimizdekilerin kıymetini bilemiyoruz.O kadar çok şeye sahipken asla ulaşamayacağımız şeylere takıyoruz kafayı,kalbimizin sesini dinleyip sikerim böyle aşkın ızdırabını diyemiyoruz.Daha sonra bizi sevenler de uçup gidiyor,biz hala sevgimizi haketmeyen insanları düşünüp kederleniyoruz.

Demem odur ki sevgili okurlar,hedeflerimiz olsun fakat onlar uğruna sahip olduklarımızı gözardı etmeyelim.Traşı kesip sizlere geçen gün başıma gelen hoş bir enstantane ile veda etmek istiyorum:

Yaklaşık bir ay önce taşındık,tam olarak neden bilmiyorum,kira yine aynı,evde de memnunduk.Sanırım ailem okula yeterince uzak olduğumu düşünmüyordu,artık iki durak daha uzağım.Üstelik taşınma sürecinin vize haftamla aynı gün başlaması da ayrı bir güzellik.

Evdeki tek telefon hattı salonda.Benim odam da evin en arkasında,bu yüzden biraz uzun bir telefon kablosu çekmem gerekiyordu internet bağlantısını kullanabilmem için.Okuldan dönerken Doğubank’a uğradım,telefon kablosu almak amacıyla.Bütün pasajı gezdim sevgili okurlar ama bir dükkanda bile telefon kablosu yoktu.Bazıları başından savmak için “Üçüncü katta bilgisayarcı var oraya bak” gibi fantastik önerilerde bulundular.Tamamı bilgisayar ve elektronik dükkanlarından oluşan bir handaydım nihayetinde.

Telefon parçalarıyla dolup taşan bir dükkan gördüm.Hayatlarını ev telefonlarına adamış iki usta çalışıyorlardı harıl harıl.Pardon abi dedim,sizde telefon kablosu var mı.Adam da bizde yok Mısır Çarşısı’nın arkasında Hüseyin Usta var,o satıyor dedi.

Sanki mekanik radyasyon transmatörü arıyordum amına koyayım,alt tarafı telefon kablosu,bilişim dünyası kimlerin ellerinde ulan diye düşünerek terkettim Doğubank’ı.

Eve ulaşmama iki durak kala trafik tıkandı.Kaza falan olmuştu heralde,tabanvay devam edeyim dedim,indim otobüsten.Bir elektronikçi gördüm yol üzerinde,daldım hemen içeri.

Kulaklıklarımı çıkardığımda duyduklarımı kelime kelimesine yazıyorum:

-Böyle akarsu gibi,su akıyor kadının şeyinden –eliyle kasıklarını sıvazlama hareketi-,vaginasından...

Evet sevgili okurlar yalnız okumadınız,ben de yanlış yazmadım VAGİNA;”G” harfiyle.

-...o kadar güzel bir heykel ki görmeniz lazım,gerçek gibi.

Şimdi sizler burada halka açık bir alanda “Vagina” kelimesinin söylenmesine şaşırdınız,bense cümlenin geri kalanına.Zira Beykoz’da yaşayan birisi olarak,herhangi bir ortamda sanatsal bir sohbet edilirken,vajina kelimesinin yalnış telaffuz edilmesinin esamesi okunmaz.Bir an acaba Beykoz yerine Nişantaşı’na mı geldim diye düşünmedim değil.

Evet sevgili okurlar,bir sonraki yazımda ergenliğe girerek kaybettiğimiz masumiyetimizle büyüklerin sapkın dünyasına yine bol bol küfür edecek,kah gülecek,kah “Ulan benim işim gücüm yok bunları okuyorum” diye düşüneceksiniz.Tek temennim dünya sikinizide,minare götünüzde –iyi anlamda- olsun sevgili okurlar,hoşçakalın.














Not:Yılbaşıyla ilgili birşeyler yazacağımı düşünüyordunuz değil mi,daha çok beklersiniz;en azından bir yıl.

4 yorum:

S dedi ki...

ahah :)

ozelestri yapabilmek ve mesaj verebilmek maksadiyla once yarim bir hikaye yazmissin resmen.

hayir anlamadigim, sen ikidir yazilarinda sosyal mesajlar veriosun, ben de kimse anlamamiscasina salak gibi yorum olarak bunu belirtme geregi duyuyorum.

neyse. insan bari hikayeyi tam yazar di mi ? merak edioruz sonra. noldu die. hasmetin manita sana verdi mi ? hincal sizi basti mi ? nooldu lan berzo diyesimiz geliyor.

Adsız dedi ki...

değer bilmeyen gençlere, anladıkları dilden hitap ederek 56k ve günümüz internetinden bahsetmek harika bi fikir.

Bengisu "Ben" Türkan dedi ki...

Madam Angel,

Size karşı dürüst olmam gerekirse ben o hikayeyi yazmaya yaklaşık 3 hafta önce başladım.Fakat elimde olmayan şartlardan dolayı araya bir boşluk girdi.Boşa gitmesin malzeme diye Yarım Hikaye+Sosyal Mesaj+Komik Anı formülüyle bir yazı yazdım.Evet çok kaypak bir yazarım.

Bu arada ben o sosyal mesajları iki yazıdır değil en başından beri veriyorum,bu yorumunuzla beni kırdınız.

Sevgili Tutaman,

O gençlerin amına koyayım.

josemarcelosalas dedi ki...

O değil de Goal 3 neydi öyle bee (: Futbol ve doğayı bir potada başka hiç bir oyun ve hiç bir fikir eritemedi böyle. Koydun mu Sunay'a bari?