Sabahları yataktan çıkasım gelmiyor bazen,yanlış anlamayın geceleri beşte yatıp daha sonra arkadaşlarına “Olm o da birşey mi ben beşten aşağı yatmam” diye hava atan lavuklardan biri değilim.Kendimi kısıtlamaktan,özellikle başkalarına hava atmak için, haz almadığım gibi geç saatlere kadar ayakta durmanın neden övünelecek birşey olduğuna bir türlü anlam verememişimdir.
Yataktan kalkmak istemememin yegane sebebi ne uykusuzluktur ne de tembellik.İçimde yaşama isteği kalmadı,kendimi zorlamamı,her türlü detaydan zevk almamı sağlayacak o motivasyon artık yok.Hergün diğerinin kopyası,hiçbir şey katmıyor benliğime geçen 24 saatler...
Geçen yıl tam zıttıydı halbuki.Gökyüzü neden bu kadar mavi,güneş ışığı ne kadar da parlak,bokum ne kadar da kahverengi diyerek derin düşüncelere dalıyor,dönüp dolaşıp bu mutluluğumu O’na borçlu olduğumu görüyordum.
O ki çikolata kutularındaki sütlü çikolataydı ya da karışık çerezdeki şanfıstığı.Bütün erkekleri büyüleyen,herkesin sahip olmak istediği,delice arzuladığı yegane şeydi O.Bu mükemmelliği yüzünden bitter çikolatalar ve leblebeler piç muamelesi görüyordu,ama doğanın kanunu;birileri kazanıyorsa diğerleri kaybetmek zorunda.
O’nunla tanışmadan önce çok karamsar biriydim.Nefret ediyordum kendimden,hiçbir zaman kendimi güvende hissedemiyordum.Arkadaş çevrem vardı ama birşeyler eksikti hayatımda;internet kafelere giderek,am-göt muhabbeti yaparak iyi zaman geçirebiliyordum ama yine de daha derin duygular yaşamam gerektiğinin farkındaydım.
Her gece yatmadan önce hayal dünyasına dalıyordum,zira ancak o zaman bu boşluğu dolduruyormuş gibi olduğumu düşünebiliyordum,rüyaların sınırı yoktu nasıl olsa.
Bana düşlerimde yardımcı olanlar güzel kızlardı elbette,gerçek hayatta bırak yüzüme bakmayı,yanlışlıkla gözleri bana doğru kaymayan kızlar,hayallerimde bana sırılsıklam aşık oluyordu.
Hepsi o film yüzündendi,”Komşu Kızı”.Kahinattaki en güzel yaşam formu Elisha Cuthbert’ın ameleliğin sınırlarını zorlayan bir çocuğa aşık olduğu bu film yüzünden hayatım karardı sevgili okurlar.”Ulan o denyo için bile bunları yapıyorsa Elisha bizim okuldaki kızlar benim için kendini öldürür” mentalitesi beynime kazınmıştı bir kere.Bütün o düşünceler aslında o kadar mantıklı geliyordu ki zamanında.
Ama gerçek hayatın alakası yoktu romantik-komedi filmleriyle.Güzeller güzeli kızımızı tek taşşağı bile iki kilo çeken,yakışıklı,kendine güveni tavan yapmış,kafası pek çalışmayan,bu noksanlığını adeleleriyle kapayan kusura bakmayın ama anatomisini siktiminin denyoları kapıyordu her zaman.Sevgiymiş,sadakatmiş hayallerimi süsleyen kızların zerre sikinde değildi bunlar,onlar için yeterli değildim ben,zavallının teki olarak görüyorlardı beni ve benim gibileri.
Acı da olsa öğrenmiştim bunu.”Artık hayatımda birisi olacak amına koyayım” diyerek hayatımın en “reddedilemeyecek” teklifinde bulundum,teknik olarak reddetmedi tabi kız,tepki bile vermedi.Umrunda bile olamadım sınırlarımı sonuna kadar zorlamama rağmen,işte o zaman anladım içimdeki o boşluğu kimsenin dolduramayacağını,insanoğlu bu kadar ulvi bir varlık değildi.
Derken O’nunla tanıştım,bugüne kadar kafamda kurduğum tüm tabuları yıktı bir anda,inanılmaz çekiciydi ama buna rağmen bana değer veriyordu.Diğerleri gibi değildi,herkes onu beğenirken o kendini beğenmiş birisi değildi,en büyük erdemlerden biri de bu değil midir zaten,o kadar ilgiye rağmen sağlam bir karakter geliştirebilmek?
Kim bilir kaç erkeğin hayatını değiştirmişti varlığıyla,onu tanımayanlar bile güzelliği karşısında hayat doluyor,kaybettikleri ışıltı geri dönüyordu...
Ben de onlardan biriydim işte,hayatımın en güzel aylarını onunla geçirdim.O yanımda değilken bile onu düşünerek Dünya’nın en mutlu adamı oldum,erdim,kendimi hiçbir zaman olmadığım kadar güvende ve değerli hissettim.
Geceleri yatağıma girdiğimde hafif bir serinlik oluyordu tenimde,mutluluktandı bu.Zaten sıcağı hiç sevmem,uyuşturur adamı.Fakat bu üşütmeyen tam anlamıyla rahatlatan bir serinlikti,çünkü bir pazar gecesini daha onunla geçirmiştim.
Fakat sonraki Pazar karşımda yoktu,beynimden vurulmuşa dönmüştüm,her Pazar olduğu gibi sözleşmiştik STAR TV ekranlarında buluşmaya...
...Fakat o gece TELEGOL gecesi değildi.Aman Allahım bu gerçek olamazdı,beni ben yapan,dünyanın bütün pisliğinden haftada 3 saatliğine bile olsa arındığım zaman dilimi artık yoktu.TELEGOL yayın hayatına son vermişti.
Artık Adnan’ın çocuksuluğu,Serhat’ın şüpheciliği,Sabri’nin otoritesi,Gökmen’in rahatlığı ve Ziya’nın sinir krizleri hayatımda olmayacaktı,bana bunu nasıl yapabilirdi?Artık kimseye ihtiyacım olmadığını düşünmeye başladığım,ölene kadar devam edeceğini sandığım birlikteliğimiz ansızın son bulmuştu.
O gece gözüme uyku girmedi,hepsi benim suçumdu.Eski ezik günlerim gözümün önünden bir Powerpoint slaytı gibi geçti,çok tipsizdim,çok güçsüzdüm.ben TELEGOL’ü haketmiyordum,ansızın çekip gitmesi hep benim hatamdı.Kim bilir şimdi kimin koynundaydı?Beni üzmemek için aylarca rol yapmış,ama en sonunda iticiliğime dayanamayıp terketmişti beni,onu suçlayamıyordum bile,benden çok daha iyilerini hakediyordu.
Hayatımın geri kalanında hep yalnız kalacağımı sanıyordum,özellikle Pazar geceleri kabus gibi geçiyordu,ne yapsam o boşluktan çıkamıyordum bir türlü.Televizyon tüm renklerini kaybetmiş,futbolun hiçbir cazibesi kalmamıştı,yarenim nelerdeydi?
Ansızın ondan bir haber aldım,geri dönüyordu!Başka bir kanaldaydı ama zerre umrumda değildi,yeniden Pazar geceleri TELEGOL gecesi olacaktı.Bütün olanları o saniye unutmuştum,format atmıştım duygularıma,hayatımda revizyona gitmiştim.
İyi başlamıştı program,eski kadro aynen korunmuş,geçen süre zarfına rağmen formundan hiçbir şey kaybetmemişti.Yine gönlümü kazanmıştı TELEGOL,eski günlere geri döneceğimizin,TELEGOL ile yaşlanacağımın işaretiydi bu.
Ama sevincim kısa sürdü.Yarım sezon sonunda TELEGOL yine yayından kaldırıldı,ne kadar ahmakmışım,yine aynı şeyi yapmıştı.Biliyordum neden geri döndüğünü,kesin kavga etmişti,hayatına kimi aldıysa artık,ona ihanet etmişti ve moralini düzeltmek için kendini kollarıma atmıştı,nasılsa ben bir zavallıydım,onun zerafetine asla karşı gelemezdim.Sadece nefes alması bile beni mutlu etmeye yetiyordu,o sırada ihtiyacı olan tek şey de buydu zaten,hiç çaba sarfetmeden kendisini özel hissetmek.Beni benden daha iyi tanıyordu,adeta bir kuklaydım o kusursuz ellerinde...
Kör topal bir süre daha devam etti ilişkimiz ama ne zaman morali bozulsa ya beni çocuk gibi azarlıyor ya da reklama giriyordu,ona yardımcı olmama bile izin vermiyordu.Artık farkına varmıştım,onun için stres topundan farkım yoktu.
Kendimi uzaklaştırmak zorundaydım ondan,ne pahasına olursa olsun...
Zorlu bir dönemden sonra kendime geldim,hala yaralarım var elbette ama onu nispeten unuttum,koskoca bir yılımı sadece O’nun ne kadar güzel olduğunu düşünerek geçirdiğimi göz önüne alırsak bayağı ilerleme kaydetmiştim.Ve yine geri döndü TELEGOL,ama eski ihtişamından uzaktı.Bir kere Adnan Aybaba yoktu artık,Serhat Ulueren de kendisini iyi aile spor müdürlüğüne vermişti;eski cesaretinden eser kalmamış,gündemi belirleyen dosyaları yerini maç özetlerine ve tartışamalı pozisyonlara bırakmıştı.Beni kendine hayran bırakan özgünlüğü yerini diğerlerinden tiksinmeme sebep olan sıradanlığa bırakmıştı.
Ama herşeye rağmen bir şans vereyim dedim eski günlerin hatrına,en az değişmiş olan Gökmen idi,her zamanki beyefendiliğiyle katılıyordu programa.Ama yeni katılan iki yorumcu hayal kırıklığından başka birşey değildi.Adnan Aybaba gibi Türk Televizyonculuğunda çığır açmış bir fenomenin yerini adını bile hatırlayamadığım kendisine söz verilmediği vakit tek kelime bir spor yorumcusuyla mı dolduracaksanız,peki ya Tanju Çolak’a ne demeli?
Hayatı boyunca gol atmak hariç herşeyde çuvallamış,inanılmaz yetenekli olmasına rağmen Avrupa yerine maphushane yolunu tutmuş birisiyle mi beni kendine mahkum eden TELEGOL’e geri döneceksiniz;hiç sanmıyorum.
Her gördüğümde Allah’a şükrettiren yüzü sivilcelerle dolmuş,her bakışımda boğuldum gözleri şaşı olmuş,her erkeği etkileyebilecek vücudu fazla kilo ve selilütlerle bozulmuştu,bırakın beni etkilemeyi,yüzüne bile bakasım gelmiyor artık.
Ama yine de eski günleri özlüyorum bazen,hiçbir program eski TELEGOL kadar etki bırakmadı üzerimde.Keşke hiç terketmeseydi beni diye kederleniyorum,fakat nedendir bilmiyorum insanlar değişiyor,çoğu zaman da yaşadığı güzellikleri berbat etmek uğruna...
Ama artık yeni bir aşkım var,Tribün Ateşi.Pazartesi geceleri FOX’ta bu şöleni sakın kaçırmayın!
6 yorum:
yapma! yeni aşkınla ben yattım pazartesi gecesi.
bu kadar aptal olamaz bir program. hayatımda nadiren futbol tartışma programı izlemişimdir. o gece zap esnası denk geldim ve seyircilerin arasında bagırıp cagıran bir adam gordum. megersem yorumculardan biriymiş kendisi. canlı yayındalar bi de. sunucuya küsmüş orda oturup trip atıyormuş. hey allaam.
Adnan Aybaba'ydı o,bir bebeğin masumiyetiyle,kendi saflığıyla hiçbirimizin cevaplandıramadığı sorulara çözüm bulma çalışmalarından birisine denk gelmişsin.
Ölümüne Tribün Ateşi!
hayir yani bi de bu program yuzunden jack beyin cenesini cekiorum sali gunleri :p
Adnan Aybaba:''delgadonun golü
çok şıktı 30 metreden mükemmel vurdu''
Gökmen Özdenak:''sen gödün mü golü Adnan''
AA:''evet?''
GÖ:''hayır delgado o golü 30 metreden değil de kale çizgisinden tamamladı ama?''
gol hakkaten gökmenin dediği gibi atılmıştı lakin adnan bey sıkı beşiktaşlı olduğunu iddaa eden ama izlemediği bi maçın gollerini anlatan bi insandı türünün tek örneği olan özleyeceğiz kendilerini...
Vay bee TELEGOL efsanesi sona ermiş haberimiz yok... Pek takip etmememe rağmen 'çarpıcı dosyalar' 'şok iddialar' gibi sözcük öbekleriyle aklımda yer eden eşsiz programdı. Tribün ateşinin oluşan boşluğu doldurmasını diliyoruz ailecek... Olmadı yardımcı kaynaktan besleniriz;
6 Pas.
(=
:D
Yorum Gönder