10 Kasım 2008 Pazartesi

31557600

Dile kolay tam 31557600 ,yazıyla otuzbir küsür- saniye geçmiş MİK yayına başlayalı.Evet bir kelime bir işlem izleyerek büyüyen okurlarım,sizleri büyük bir zahmetten kurtarıp hemen cevabı veriyorum,365 gün 6 saat.

Bugüne kadar devam edeceğimi hiç sanmıyordum açıkçası,bir iki yazı yazar sıkılırım diye düşünüyordum ama kendimi yanılttım,maymun iştahımı aç bıraktım ve koskoca 31557600 saniyeyi devirdim.Sizlerin sayesinde elbette,beni sizler yarattınız,fiziksel ve zihinsel gelişimleri olumsuz yönde etkilenen çocukların annelerine de hesap verecek olan sizsiniz.

31557600 saniyedönümüne yaklaşırken ülkemizin başına gelmiş en güzel organizasyon olan AKP her zamanki gibi hayatımı bir adım ileri götürdü,belirli bir süreliğine Blogspot’a erişimi engelledi.

Tabi bizler hükümetimiz kadar zeki olmadığımız için sinirimizden evdeki bütün ampülleri kırdık;mumlara ve gaz lambalarına dönüş yaptık ama kısa bir süre sonra farkına vardık ne kadar yerinde bir karar verdiklerinin.

Araştırmacı-rahatsız olarak elbette ki diğer blogları takip ediyorum ama büyük çoğunluğunda bir özensizlik bir vurdumduymazlık mevcut.İnsan biraz özenir,güzel güzel yazılar koyar bloguna,çiçekli miçekli temalar eşliğinde.

Ben de o densizlerden biriydim,fakat Amına Kodumunun Partisi –samimiyetime verin- sayesinde blogumun önemimi kavradım.Demek ki elimden alınması gerekiyordu kıymetini öğrenebilmek için,dikkatli okurlarım farkına varmıştır ki yasak kalkınca temayı değiştirdim,hatta musiki bile ekledim siteye.Sağol
AKP,bir florasan lamba gibi hayatımı aydınlattın.

Hükümete sevgi dileklerimden sonra yazıma başlayabilirim artık.Evet sevgili MİK dostları,yine hepimizi derinden üzen bir konuya değinmek istiyorum.

Ben dünyanın en azılı suçlusuyum.Hakkımda Interpol raporları var,bu gezegendeki bütün sorunların kaynağı benim,ikiz kuleleri ben yıktım,Gamze Özçelik’i seks yaparken telefona kaydeden de benim,Ergenekon göbek adım,İskender Büyük elimde yetişti,yerli dizi furyasını başlatıp ülkedeki bütün kadınları hiptonize eden de benden başkası değil.Kısacası sabıkam bayağı kabarık.

İşte bu yüzden ne yaparsam yapayım hep bir engelle karşılaşıyorum.Baştan başlayalım.Doğduğumda götüme biri şaplak attı,nefes alıp almadığımı öğrenmek içinmiş;siktir lan insan gibi sorsana!Gücün anca iki-üç dakikalık bebeye yetiyor şerefsiz.

Sonra okul açıldı,hepimize aynı salak önlükleri verdiler,neden peki?Çünkü ben o kadar orospu çocuğu bir adamım ki hergün başka kıyafet giyip fakir çocuklara “Şu LC Waikiki logosunu gördün mü,götüne girsin o” derdim önlem alınmazsa.

Ortaokula geçtik o salak önlükleri bile özler olduk,sik kadar boyumuzla ceket kravat taktırdılar bize ta ki lise bitene kadar.

Lisedeyken okulun etrafı ucu sivri korkuluklarla çevriliydi,okuldan kaçmaya çalışırsak kıçımıza saplansın diye.Allah korusun okuldan bir adım dışarı atarsak hemen uyuşturucu alacak,masum kızlara tecavüz edecek,çevremize terör estirecek kadar tehlikeli insanlardık biz.

Üniversiteye geldik herşey daha da kötüleşti,çünkü artık daha zeki vahşilerdik.Etrafa zarar vermek için başka kimseye ihtiyacımız kalmamıştı,olumsuz etkilerimiz minimuma indirmek için ellerinden gelenleri yaptılar.

Misal,İstanbul Üniversitesi öğrencisi olarak sadece kendi fakülteme girebiliyorum.Aklınız karışmış olabilir,dünya üzerindeki diğer bütün üniversitelerin aksine bizim kampüsümüz yok.Beyazıt’ın göbeğindeyiz,bir tarafımızda hayatlarını geçindirmeye çalışan zavallı Rus hanımlar,diğer tarafta modayı sattıkları saatlerle belirleyen zenciler,beri tarafta birbirinden değerli esnaf tayfası,ve tam ortalarında bütün bu güzelliklerin ağzına sıçan öğrenci yuvası üniversite.

Fakülteler arası bir bağ yok,birinden çıkıp diğerine sokaktan gidiyorsun.

Evet inanılmaz değil mi,bu azılı öğrenciler ellerini kollarını sallayarak sokaklarımızda geziyor.Peki ya başka fakültelere girip diğer bölümlerden öğrencilerle bir araya gelseler ne olur?Kıyamete bir adım daha yaklaşmaz mıyım?

Ama korkmayın böyle birşey söz konusu değil,her öğrenci sadece kendi fakültesine girebiliyor.Her binanın önünde sıkı güvenlik önlemleri var.İstanbul Üniversitesi deyince akla gelen ilk şey o büyük kapı tabi ki.Ülkemizin en eski okullarından birine ait,tarihi bir eser adeta o kapı.Böylesine önemli bir yapıyı da sıkıca korumak gerekiyor doğal olarak.

İşte bu yüzden benim o binaya girmem yasak ya sevgili okurlar.Biliyorsunuz ben ÖSS’de yüksek puan yapıp üniversiteyi kazanmış bir piçim,hem kötüyüm hem de zekiyim.Şimdi beni oraya kabul etseler yıkmaz mıyım o güzelim kapıyı,ziyan olmaz mı o kapıya?

Ama böylesine şaşalı bir yeri de halkımızdan esirgelemeleri doğru olmaz,işte bu yüzden sıradan vatandaşlar nüfus cüzdanlarını bırakarak geçebiliyorlar o kapıdan.

Zaten oraya zarar verecebilecek birisi olsa İstanbul Üniversitesi’ni kazanırdı,boşu boşuna herkese yasaklamanın anlamı yok.

Aslında benim de suçum değil,toplum beni bu hale getirdi.Onların baskısıyla ÖSS’ye girdim,ben de isterdim diğer herkes gibi vatanına milletine yararlı birisi olmayı,ama ne yazık ki öğrenci oldum.Bu hikayem de sizlere ibret olsun.

Geçen yaz arkadaşlarla ,hepsi de öğrencidir, dünyayı ele geçirip bütün iyi insanlara ölene kadar tecavüz etme planımız vardı.Teoride herşey tamamdı,tek yapmamız gereken operasyonlarımızı yürütebileceğimiz bir üs edinmekti.İşte bu yüzden ev aramaya başladık.

Gördüğümüz her ilanı arıyorduk fakat cevap hep aynıydı “Öğrenciye vermiyoruz”.Hatta ev sahiplerinden biri “Kiraya vereceğim apartmanda ailem de oturuyor yoksa öğrenciye verirdim” diyerek büyük bir insanlık gösterisinde bulundu,gözlerimiz yaşardı ve söz verdik birbirimize;dünyayı ele geçirdiğimizde o adama ve ailesine dokunmayacaktık.

Yapılan araştırmalara göre öğrencilerin kaldığı evlerin yüzde seksinde fuhuş yapılıyor,kapı kilitlerinin yüzde doksan sekizinde meni izlerine rastlanıyor,teröristlerin en fazla saklandıkları yerler de öğrenci evleri.

Maalesef hayat toz pembe değil,böyle mide bulandırıcı yönleri de var.Gönül ister tertemiz bir dünyamız olsun,öğrencilik tamamen kalksın,anneler mutlu çocuklar geleceklerinden umutlu olsun.Bunlar birer hayal elbette,öğrenciler hayatımızın acı bir gerçeği ve er ya da geç onlarla yaşamayı öğrenmemiz gerek.Tıpkı İsmail YK ile yaşamaya alıştığımız gibi...

4 yorum:

Adsız dedi ki...

klavyeye basan parmaklarına sağlık, tam da birinci yıla yakışır bi yazı olmuşş!!
öğrencilik daha güzel anlatılamazdı :D

Jack dedi ki...

ben niye hesap veriyorum kardeşim. mik diye blog açan sensin. içinde komayıp, oraya buraya boşalan da sensin. haksız mıyım? mağdur olan biri varsa, beyni mikilen birileri varsa o da bizleriz. kapat lan bu blogu!

"31557600"

saat satan siyahi arkadaşları kızdırma. git saat al. abidik gubidik rakamlarla kafa karıştırma.

josemarcelosalas dedi ki...

Yazı kapak niteliğinde olmuş bu ülke öğrenciliğine. Amına Koyduğum Partisi'ne de.
Bravo ve bu blogda yazmaya hiç ara verme.

S dedi ki...

ustelik oyle boktan ki bu ogrencilik.. universite kesmedi. bir de kendi kendimi sikmek gibi bir kabiliyetim olmadigi icin, tez yazcam dedim..
hih, birazcik sapti konu ama diyecegim suydu.
ustelik oyle boktan ki bu ogrencilik.. baska bir seyi asla beceremezmisim gibi geliyor.
dile kolay.. yillardir okuyoruz lan!