12 Eylül 2009 Cumartesi

Ne Demek Alt Tarafı İki Dikiş!!!

Kahvaltıda şiirlerimin üzerine salça sürüp yiyordum. Canım sıkıldığında başarısız roman denemelerimden top yapıp terasta dribling üstüne dribling atıyordum. Tuvaletimi yaptıktan sonra kıçımı makalelerimle siliyordum. Hangi akla hizmet bilinmez zamanında varımı yoğumu A4 kağıda yatırmış ve ne yazık ki o kağıtlara ektiklerim bana yol su elektrik olarak geri dönmemişti. Aylar, yıllar geçmişti ama bir türlü dikiş tutturamayan amatör yazar sıfatından kurtulamamıştım. Yazdıklarımın dünya üzerindeki yegane etkisi ağaç sayısındaki azalmaydı. Param da tükenmek üzereydi, bırakın yeni kağıt almayı top yapıp çıplak ayaklarımla tekmelediğim, pis yerlerde süründürdüğüm kağıtları tost makinesine sokup karnımı ancak doyuruyordum.

Bohem yaşayacağım ayağına insanlıktan çıkmıştım, ufukta da edebi bir başarı görünmüyordu. En vahimiyse kağıtla karışık sıçmaktan basur olmamdı. Oturamıyordum bile. Ayakta yazmaya çalışıyordum bir boka benzemeyen yazılarımı. Aynanın karşına geçip uzun uzun kendime baktım. Bu muydu yani kendimi beş yıl önce gördüğüm yer? Duvara kağıt dayayıp küfür üzerinden ucuz mizah yapmaya çalışan bir zavallı. Aynaya yumruk atmaya yeltendim ama son anda elim kanar diye tırsıp vazgeçtim. Gittim yastığa saldırdım, sikip attım yastığı, paramparça ettim, tüm hıncımı ondan çıkardım.

Evdeki bütün tekstil ürünlerini tahrip ettikten sonra temiz kafayla düşündüm. Gittiğim yol, yol değildi. Bir değişime ihtiyacım vardı, yıllar yılı yazar olacağım diye kendimi şartlandırmıştım ama artık bakkala veresiye bile yazdıramaz hale gelmiştim. Kabullenmeliydim bazı gerçekleri. Aksi takdirde açlık ya da yoğun selülöz tüketimi sonucu mide spazmından genç yaşta gözlerimi bir daha açmamak üzere kapayacaktım.

Sabah ilk işim bakkala gidip normal insanlar gibi gazeteyle ekmek almak oldu. Önce karnımı doyurdum sonra gazetenin geri kalanıyla herhangi bir renk farkı olmamasına rağmen sarı sayfalar adı verilen bölümü açtım. Çok iş vardı ama hiçbiri benim aradığım fırsat değildi. Ben hayatımı değiştirecek, geçimimi sağlamasının yanı sıra sosyal avantajlar da sağlacak bir iş arıyordum ama ilandakiler "yemek artı yol"dan fazlasını vaat etmiyordu. Tek tek inceledim tüm ilanları, haklarında kendilerinden on kat uzun analizler yaptım. Kelime seçimlerinden işverenin karakter tahlillerini çıkardım. İçinde 31 geçen bütün telefon numaralarını aradım ama bir tane bile kendime uygun iş bulamadım. Tam ümidimi kesecekken ışıl ışıl parlayan o ilanı gördüm.

Eğer benim gibi kelimelerle haşır neşir olan, onlara dik dik bakıp “Ne ayaksın lan sen” diyebilen bir adamsanız anlarsınız şimdi söyleyeceklerimi. Bazı kelimeler vardır ki anlamları çok geniştir, sonuna üç nokta koydun mu olur hayat felsefesi. Bazı kelimeler vardır ki içeriği güzeldir ama kendisi çirkin, ya da tam tersi. Ve bazı kelimeler vardır ki, nasıl söylesem 90-60-90’dır onlar, ay yüzlüdür, candır, canandır. Sürekli söyleyesi, yazası, okuyası gelir insanın anlamını bilmese bile. İşte ben de öyle bir kelimeye vuruldum ilanları incelerken:

OVERLOKÇU ARANIYOR

Aman Allahım bu ne zerafet, bu ne efsun! Sayfalarca overlok yazasım geldi onu görür görmez. Elle, daktiloyla, bilgisayarla, kanımla hatta. Örnek cümlelerde kullanmak istedim. Akrostiş şiirler yazmaya yeltendim. Ama yapamadım sevgili okurlar, benim gibi odun bir yazarın ellerinde harcanmayacak asalette bir kelimeydi overlok. Ona hayran hayran baktım sadece, belki bir gün usta bir yazar olurum da hakkını vere vere kullanabilirim diye hayaller kurdum.

Ben overlokçu olmalıydım, yıllardır içinden çıkamadığım kimlik bunalımına ilaç gibi gelecekti bu meslek. İnsanlar beni Overlokçu Bengisu diye tanıyacaktı. İlkokul çağındaki bir öğrenci kendini yeterince ifade edecek kapasiteye sahip değildir. İşte bu yüzden okulun ilk günü öğretmenleri ebeveynlerinin mesleğini sorar, oradan bir sonuca gitmeye çalışır. Bizimkiler emekliydi, olabilecek en dandik meslek. Öğretmen olsalar hocalar bana kıyak geçerdi, babam imam olsa Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni keza. Serbest mesleğin bile kendine has bir albenisi vardı. Genelde ayakçılığa tekabul etse de serbest meslek her şey olabilirdi, düşününce Dünyayı Kurtaran Adam bile serbest meslek sahibiydi, o derece açıktı ucu. Ama emeklide yoktu o, sıkıcı bir hayat geçirmiş ve şimdi daha da sıkıcı bir hayata devam ediyorlar demekti yalnızca. Gençliğim emekli çocuğu olmanın verdiği eziklikle geçti. Ama şimdi elime kaçırmamam gereken bir fırsat geçmişti. Doğmamış çocuklarım “Benim babam overlokçu hocam” diyerek sınıfın en havalı elemanları olabilir, öğretmenlerin gözüne rahatça girebilir, her sabah Andımız’ı mikrofondan okuyabilirdi. O kadar ileriye gitmeye de gerek yok, şöyle iki üç ortama aksam, overlokçuluğumu karıya kıza beyan etsem her gece bafi, her gece pompa...

Sakalıma takılan ekmek kırıntılarını tamamen reklam amacı güden Pazar ekiyle sildikten sonra ilandaki numarayı aradım. Müstakbel işverenimle konuştum. İş tecrübem olup olmadığını sordu. Efendim dedim, benim bebekken söylediğim ilk kelime overlok idi, inanmazsanız anneme sorun. Gezici overlokçuluk yapacağımı, iş saatlerinin uzun olduğunu, altından kalkıp kalkamayacağımı sordu bu sefer. Emin Bey dedim, siz ne diyorsunuz Allah aşkına, ben overlok için soyunurum, hatta götümü bile veririm. Başka soru sormadan işe aldı beni.

Bütün gece gözüme uyku girmedi, hayallerimin gerçek olmasına saatler varken nasıl uyuyabilirdim ki? Daha şimdiden akacağım ortamları, yiyeceğim hatunları düşünmekten kendimi alamıyordum.

-Merhaba, adım Bengisu, overlokçuyum. Tabi neden olmasın. Yalnız anal seks yapmıyorum, büyük günah diyorlar.

Sabah kalktığımda sağ elime baktım bir süre. Elveda kadim dostum. Yalnız gecelerimin yareni, en ihtiyaç duyduğum anlarda hep yanımdaydım, ama artık ayrılmamız gerekiyor. Bir overlokçu olarak sağ elimle takılamam bu saatten sonra. Unut beni, seni mutlu edecek biri elbette karşına çıkacaktır. Otogardaki iki sevgili gibi duygusal dakikalar geçirdik sağ elimle, kulağıma fısıldadı, gitme dedi, beni bırakma. Benim adıma sevinmesi gerekirken bu dediği laf mıydı şimdi? Sağ elimin kancığın teki olduğunu anladım o an. İğrendim sağ elimden, kavgada söylenmeyecek küfürler ettim, ağlaya ağlaya uzaklaştı. Zerre üzülmedim, hak etmişti orospu.

Sabah trafiğine, otobüsün içinde metrekare başına düşen 27 insana aldırmadan gittim işyerine. Kapının önündeydim. Bir adım uzaktaydı hayallerim ama bekliyordum olduğum yerde. Dürüst olmak gerekirse heyecanlıydım, ya yüzüme gözüme bulaştırırsam korkusu yaşıyordum. Acaba meslek adının hakkını verebilecek miydim? Hayır, hayır, bunlar eski Bengisu’nun besleyeceği türden duygulardı. Yeni Bengisu Cem Uzan’dan bile daha sikici bir adamdı. Yapabilirdim, Orta Doğu ve Balkanlar’ın en sağlam overlokçusu olabilirdim, yeter ki isteyeyim. Göğsüme bir yumruk salladım ve “İstiyorum amına koyayım” diye haykırdım, sokaktaki herkes bana baktı, kafamı eğip girdim içeri.

İşverenin yanına gidip detayları konuştum, el sıkıştık ve beni ortağımla tanıştırdı. Şimdi eminim benden ortağım hakkında uzun uzun şeyler yazmamı, hikayeden kopup sizleri sıkmamı bekliyorsunuz ama yanıldınız sevgili okurlar. O an aklımdaki tek şey overloktu, geri kalanı zerre sikimde değildi. Ha yine de illa ben kafamda bir karakter canlandıracağım diyorsanız orası başka. Ortağım tipik bir yarrak kafalıydı. Ben önyargılarıyla yaşayan bir adamımdır, bundan kelli tanımadığım herkes gözümde potansiyel bir yarrak kafalıdır. Bu adam da sezilerimi boşa çıkaracak türden birine benzemiyordu. Standart bir yarrak kafalının taşıması gereken bütün fiziksel özelliklere sahipti. Patron bize kullanacağımız taşıtı gösterdi. Dışarıdan bakınca tipik bir minibüs gibi görünen bu araç benim gözümde bambaşka bir şeydi, ona lafı fazla uzatmadan Overlokmobil diyordum. Ortağım direksiyona geçti, ben ise arkaya. İşte karşımdaydı o müthiş alet, üstün Alman mühendisliğinin ürünü, teknoloji harikası, dünyanın en kudretli elektronik cihazı...

Overlok!

Turist Ömer için kompüter neyse benim için de overlok oydu. İlk görüşte aşık oldum ona, parmaklarımı birbirine overloklamamak için zor tuttum kendimi. Ben makineyle yakın temastayken patron ortağıma nerelere gideceğini anlattı ve çıktık yollara.

Sokak sokak geziyorduk, çok duygulandım. 3G falan hikaye, overlok halkın ayağına gelmişti. 70 milyon bu hizmetten faydanabilecekti artık, overlok değmemiş ev kalmayacaktı. Minibüsün dışına yerleştirilmiş hoparlörlerden sürekli aynı ses kaydını çalıyordu ortağım, bayık sesli kadın overlok der demez kulaklarımda bir orgazm peydahlanıyor, bir sonraki overlok deyişine kadar başka hiçbir şey duyamıyordum. Beklediğimin çok altındaydı ilgi, yarım saattir yolda olmamıza rağmen siftah bile yapmamıştık. Normal karşılamak lazım, halkımız henüz hazır değildi overloğa, belli bir sindirme süresi tanımak gerekiyordu. Bayık sesli kadının da suçu vardı biraz, içinde overlok kelimesi geçmesine rağmen hiç de dikkat çekici değildi anonsları. Patronumun pintiliği yüzündendi hepsi. Parayı basıp Seda Sayan’a yaptırması gerekiyordu o anonsu. “Overrrrlok” diye inlemeliydi canım memleketimin sokakları. İş başa düşmüştü. Ortağımdan aracı durdurmasını istedim. Minibüsün üstüne çıktım ve avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. “Ovevvlok” diye bağıra çağıra götümü yırtmama rağmen beni takan yoktu, ilgi çekmek amacıyla tişörtümü çıkarttım. Üzerimde atlet, bir yandan avaz avaz bağırıyor, öte yandan sağ elimle tişörtümü pervane gibi sallıyordum. Sonunda pencereden bakan kadının biri tepki verdi, indi aşağı. Minibüsün üzerinden artistik bir takla atarak kadının yanına zıpladım. Halısıyla gelmişti teyze. İlk başta anlam veremesem de jeton sonradan düştü. Kendi çapında bir kırmızı halı merasimi yapmak istemişti. Kendisine teşekkür edip nasıl yardımcı olabileceğimi sordum. Taramalı tüfek gibi konuşmaya başladı, ne dediğini anlayamadım bir türlü. Yaprak dolmadan çıkıp kabak dolması kıvamına geçmiş boğuk parmaklarıyla halının püsküllerini gösterdi. Çürümüş hayvan leşinden farksızdı püsküller. Nefes almak için sustu. Bir süre bakıştık. Ne kadar istersin diye sordu. Dehşete düştüm, oldukça yaşlı bir kadından ahlaksız teklif almıştım. Tamam gururum biraz okşandı ama düşünmesi bile yaklaşık bir ay boyunca ereksiyon geçirmemem için yeterliydi. Ben çıtır ararken yaklaşık 20 yıl önce sabunluk olarak anılan, şimdiyse kelimelerin kıyafetsiz kaldığı kadının teki beni bulmuştu. Ama teyzeye de hak verdim, sonuçta o da bir kadındı ve içten içe overlokçu bir erkek arzuluyordu. Maalesef hayat ona yeterince cömert davranmamıştı. Genç yaşta hiç de karizmatik bir mesleğe sahip olmayan adamın tekiyle zorla evlendirilmiş; sevgiden, anlayıştan, ihtişamdan kısacası overloktan yoksun acı, çile ve gözyaşı dolu bir hayat geçirmişti. Büyük ihtimalle de kirli halı püsküllerini iğrenç hayatını anlatmak için bir metafor olarak kullanmıştı. Kadının ellerinden tuttum, uzun uzun açıklamalarda bulundum. Eğer başka şartlar altında karşılaşsak teklifini düşünebileceğimi anlattım, ama yine de hayattan ümidini kesmemesini, kendine uygun bir overlokçu bulabileceğini söyledim. Sonradan anladım ki yalnızca püsküllerden bahsediyormuş. İlk başta rahatladım, sonra acı acı güldüm. Overlokçuya gidip halı püskülü vermek, bir ortopedistten sırta bardak çekmesini istemekten beterdi. Kadına acıdım, fazla üstüne gitmedim. Belli ki günde minimum altı saat Cennet Mahallesi'ne maruz kalmaktan beyin ölümü gerçekleşmişti zavallıda. Bize o muhitten iş çıkmayacaktı, minibüsün arkasına atlayıp ortağımdan başka bir mahalleye gitmesini istedim.

Ortağıma Nişantaşı, Etiler gibi ortamlara sürmesini emretsem de kabul etmedi, patron kızar dedi. Ben size demiştim bu adam yarrak kafalı diye, gördünüz haklı çıktım. İşte, tipik bir otorite yakalası daha diye geçirdim içimden. Sırf ortağımın korkaklığı yüzünden pörsümüş mahalle karıları arasında çürütüyordum altın yıllarımı. Overlokmobil ile İstiklal Caddesi’nden bir tur geçsek sikimde döl kalmazdı şerefsizim. Unvanımın ekmeğini mesai sırasında yiyemeyecektim, bunu anladım.

Artık mesaim bitsin de ortamlara akayım havasındaydım. Şöyle yavaştan başlamak en mantıklısıydı, ilkin tekstil atölyelerinde çalışan kızları kaldırıp daha sonra kampüslere, oradan ise plazalara yükselmeyi planlıyordum. Overlokmobil’in arka tarafında dudak alışkanlığı broşür çiğnerken ortağım minibüsü durdurdu. Müşteri vardı herhalde. Oflaya puflaya indim aşağı, kadının biri paspasıyla karşıladı beni. “Ne var teyze” dedim. Metresine ne kadar istediğimi sordu. Fiyat listesine bakmamla beynimden vurulmuşa döndüm. Metre başı 5 YTL yazıyordu, patron delirmiş olmalıydı. Overlok gibi bir hizmet nasıl 5 YTL’den sunulurdu? Benim gibi halkçı, BİMperver bir insan için bile çok düşük bir fiyattı. Overlokçuluk müessesine bir hakaretti bu, hayır izin veremezdim overloğun ayaklar altına alınmasına. Kadına 50 YTL dedim, çıngar çıkardı. Mahalledeki tüm komşuları toplayıp teker teker metre başına 50 YTL istediğimi, soyguncu olduğumu iddia etti. Ulan yıllar yılı bu halk ezildi, hor görüldü, kandırıldı gıkları çıkmadı; şurada ömürleri boyu alamayacakları bir hizmet sunuyoruz verdikleri tepkiye bak diye geçirdim içimden. Amerika'da Umutsuz Ev Kadınları varken bizdekiler Beyinsiz Ev Kadınıydı. Aradaki seksapalite farkına girmiyorum bile. Tiksindim ev kadınlarından, hepsinden. Ama en çok kendini sendika lideri sanan kadından tiksindim. Asabımı bozduğu, uzmanlığımı küçük gördüğü yetmezmiş gibi arkasında onlarca ev kadını, üzerime üzerime yürüyordu. “Alt tarafı iki dikiş atıcan dünyanın parasını istiyon be” demesiyle sinirlerime hakim olamadım, itiverdim kadını, yere yığıldı. Bir kadına, çoluk çocuk, hatta torun sahibi bir kadına şiddet uygulamıştım. Resmen bir canavara dönüşmüştüm. Büyük güç büyük sorumluluk getiriyormuş hakikaten. Kendime çeki düzen verip bir overlokçuya yakışır şekilde hareket etmeliydim. Hemen teyzenin yanına gittim, özür dileyip ayağa kaldırmak için elimi uzattım. Tam elimi tutacakken az önce yaptığı terbiyesizlik yeniden aklıma geldi, koydum karnına tekmeyi. Baktım yerde savunmasız yatıyor, bu fırsat kaçmaz diyerek dizlerimin üstüne çöktüm, sağdan soldan vurmaya başladım.

Bu, overloğu 50 YTL’ye layık görmediğin için, TAK!
Bu, insanların sosyal hassasiyetini kendi çıkarların uğruna kullandığın için, ŞLAK!
Bu da overloğa “Alt tarafı iki dikiş” dediğin için, DAAKKŞŞİNYAAA!

Kendime geldiğimde kadın çoktan yumruk manyağı olmuştu, benim de ellerim kana bulanmıştı. Mahalle sakinleri irileşmiş gözbebekleriyle bana bakıyordu. Herhangi bir tepki vermemelerinin yegane sebebi benden ölümüne korkmalarıydı. Bir ay önce otobüste parmak arası terlikle çorap giyen bir adam görmüştüm. Altıma sıçacaktım az kalsın, gülmekten değil korkudan. Eğer bir insan parmak arası terlik ve çorap kombinasyonuyla sokağa çıkabiliyorsa her şeyi yapabilirdi. Seri katliam, yeni bir toplu yıkım silahı, biyolojik tehdit, kısacası her şeyi. Eminim mahalle sakinleri benzer şeyler hissediyordu şu an bana karşı, ve daha da eminim ki birisi çoktan polisi aramıştı. Kelimenin tam anlamıyla yarrağı yan basmıştım.

Minibüse atladım, ortağıma gaza basmasını söyledim. Oralı bile olmadı. Yalvardım, yakardım, genç yaşıma, overlokçuluğuma dem vurdum ama tek yaptığı kollarını kavuşturup beklemekti. Belli ki suç ortağım olmak istemiyordu. Aşağı indim, mahalle sakinlerine eğer çenelerini kapalı tutarlarsa ömür boyu bedava overlok servisi sunacağımı söyledim. Sanki başka bir frekansta konuşuyormuşum gibi kimse dediklerime cevap vermiyordu. Acaba Cem Uzan napardı bu durumda? Kerizin tekini bulup overloğu dünyanın parasına satardı herhalde. Fakat benim o tarz bir iş yapacak ne meziyet ne de zamanım vardı. Çakallık değil pratik çözüm üretmem gerekiyordu. Beynim mavi ekran vermişti. Güvenli mod bile açılmıyordu. Anakartım yanmıştı. Son çare minibüsün arka tarafına geçip avazım çıktığı kadar bağırarak “Overlokmobil, İLERİ” komutunu verdim. Bir sikim olmadı.

Ah bizim pinti patron!

Yerde kanlar içinde yatan kadını gördükçe yüreğim parçalanıyordu. O benim eserimdi. Bir nevi natürmort. Tek farkı meyveler kasede değil, yere dökülmüş. Ha bir de resmedilen meyve değil insandı. Bir an önce oradan uzaklaşmak, bu talihsiz badireyi unutmak istiyordum. Mapushane köşelerinde bolca vaktim olacaktı unutmak için. Hepsi onun yüzündendi. İbne overlok, sıçtın ağzıma. Yumruk salladım demir gövdesine bir tane, parmaklarım acıdı, üfleyerek acıyı gidermeye çalıştım. İyice sinirlendim, enlemesine kaldırıp yere fırlattım devirlerine kodumunun aletini, parçalara ayrıldı. Derken minibüs hareket etti. Gazı kökledi ortağım. Etrafımızda polis falan da yoktu, anlam veremedim, şimdi mi aklına gelmişti kaçmak? “O lanet aletten kurtuldun sonunda” dedi. Kıskançlık sezdim sesinde. “Merak etme” dedi “Birlikte hepsini atlatacağız”. Planını anlattı, sakin bir sahil kasabasına kaçacak, olay unutulana kadar orada bekleyecek, sonra da hayatlarımıza kaldığımız yerden devam edecektik. Tek çözüm format sanırken güncel bir sistem geri yükleme noktası gibi yetişmişti imdadıma. Sarıldım ona, en içten şekilde. Daha önce bir kaç kez yarrak kafalı damgası vurduğum için sinirlendim kendime. “Kral adammışsın abi” dedim. Elini dizime koydu. Garipsedim. Baktım dikiz aynasından sürekli beni kesiyor, iyice kıllandım. Çadırı kurduğunu fark edince anladım ne dolaplar döndüğünü. Demek ki overlokçu sadece "kadınlara" has bir fantezi değildi. İşemem gerektiğini söyledim. Tenha bir yerde durdurdu arabayı. Çabuk olmamı tembih etti. Ağaçların arkasına geçip kaçtım oradan arkama bile bakmadan; teknolojiden, insanlardan, overloktan uzak diyarlara...




NOT: Uzun süredir bahsettiğim sürpriz elimde olmayan sebeplerden dolayı yattı. Galeyana getirdiğim tüm okurlarımdan özür dilerim.

NOT 2: Evet, iyice seviyesizleştim.

10 yorum:

TERBİYESİZLİĞİNİZİ KINIYORUM dedi ki...

bengisu beyfendi resmen yazınızda overlokçuluk mesleğini icra edenlerle alay etmişsiniz.o da bir meslek ve onu yapanlarda alın teriyle para kazanıyorlar.bence siz bir yazarda overlokçuda olamazsınız.eminim overlokçu birisi bu yazınızı okusa size dava açardı!!çok sinirliyim şu anda.

Jack dedi ki...

bengiysu bey.overlog alemi sizlen gurur duyuyor.sorunlarımız çok güzel açıklamışsınız. patronda bu yazıyı okudi. biz vizyon overlog.yakında gızlık zarım falanda dikeceğiz.

vizyon overlog.

eminin gızı dedi ki...

hayır olm, seviyesiz ama kral olmuş. bak duygusal ögeleri çıkarınca ne de güzel yazıyorsun. emege saygi +rep

neoxolmis dedi ki...

Çok uzun be :/ İlk paragraftan sonra devam edemedim asşdlajsfgh

S dedi ki...

ben de hep son utucu olmak istemisimdir misal.

senlen ben iyi bir ikili olabiliriz bence :D

president dedi ki...

bence overlok en asil duygunun mesleğidir efendm:) overloğun ve overlokçunun yanındayız...

libido dedi ki...

siteyi hacklemişler:D:D:D:D melih götçek konuşuo:D konuşuo:D:D:D: zuhahaha

libido dedi ki...

artık yeni yazı lütfen yalvarıyorum xD ne yalvaracam lan:D:D:D ama gelsin melihten bıktım

Adsız dedi ki...

libido sana katılıyorum kardeşim. +rep
yaz artık. melih'in bile tadı kaçtı. bi (1) elin parmağını geçmeyen okuyucularını da kaybedekceksin bu tembellikle

Jupiter dedi ki...

Bu kamuoyu için bir duyuru, biz böbrek satın almakla ilgileniyoruz ve hastalarımızı kurtarabilmek için farklı böbrek bağışçılarıyla çalışmak istiyoruz, böbrek satmakla ilgileniyorsanız, lütfen bizimle iletişime geçin; hastamıza böbrek bağışı için eşleşme ve her ödülü büyük ödüller bekliyor.
E-postamızda bize ulaşın: jupitermedicalcentreinc@gmail.com
veya whatsapp'ta bizimle iletişime geçin: +1 (515) 293-5520